Ana içeriğe atla

Normal İnsanlar Kitap Yorumu

   
     Taylor Swift’in övdüğü bir yazar Sally Rooney. Her yerde gördüğümüz, çok övülen bir kitap, hatta dizisi de var. Çok büyük bir beklentiyle başladım haliyle…
Hazırsanız yazmaya başlıyorum.

Kitabın alışılmışın dışında bir yazım tekniği var. Diyaloglar kısa çizgiyle değil cümlelerin içinde verilmiş. İlk başta zor geliyor okuması. Sonra seviyorsunuz. Ben sevdim en azından böyle bir tarzı okumayı. Edebi açıdan belli bir sıkıntı var kitapta. Taylor Swift karakterlerin beyninin içine girmiş gibi hissetmiş. Bense yakın bir arkadaşım tanıdığı insanların hikayesini bana anlatıyormuş gibi geldi. İlgiyle dinledim, ama kapıda kaldım. Sevgileri bana hissiyatı vermedi çünkü kavrayamadım…

Açıkçası karakterler anlaşılmıyor ve bu çeviriden de kaynaklanmıyor. Özellikle de Marianne. Bir süre için görece daha yapıcı bir karakter olsa da en çok o kaçtı. Başına bir şey gelince kaçıp kendini ve başkalarını yokluğuyla cezalandıran biri. Hikayenin gidişatı kesik kesik. Zaman atlamalarından bahsetmiyorum. Karakterler bir şeylerden kaçıyorlar ve konuşmayı bilmiyorlar. Her ikisi de kendi hakkında konuşuyor, yatıyorlar, arkadaşlarıyla birlikteyken bir mevzu oluyor ve dağılıyorlar.İyi bir yanından bahsedersek: Connell ve Marianne’in büyüme hikayesini görmek hoştu. Değişimlerini görmek hoştu. “Acaba ne oldu?” sorusunun aklıma gelmesini sevdim. Ama sürekli “Yine mi” diyince ilişki döngülerine kafa atmak istiyorsunuz.



Bazı alıntılar hoşuma gitti. Çoğu okuru rahatsız eden kitapta fazla cinsellik olması konusuna gelirsek... olmasaydı bile kitap bir şekilde olmamış olurdu. Connel ve Marianne bu açıdan birbirlerini kullanıyorlarmış, konuşmak yerine sadece ufak heyecanlarla geçiştirmeyi seviyorlarmış gibi geldi bana. Kültürel olarak Türkiye’ye pek uyduğunu söyleyemem.

“Normal olmaya çalışmak kötü değildir.” dostlarım diye haykırmak isterim yazıyı bitirirken. 
Yardım istemek de aptallık değildir. Yardım istemek cesarettir. Dert ortağı birini bulduğunda onun her şeyi olmayı istemek değil de, kendini toplamalı insan. 
O yüzden lütfen üzüldüğünde kendi hayatını mahveden Marianne gibi olmayın. 
At hırsızlarından hallice ahlaklı tiplere bulaşmayın. Eskaza tanıştığınız insanlar You’nun Joe’si gibi çıkabilir. Kitabın sonunu, okuma sürecinde tahmin etmiştim. Bir döngü içerisinde ilişkilerinin dinamiği aynı kaldı. Gerçekçi olabilir bir noktada. 
Yine de tumblr metinlerine çeyrek kala diyaloglarla kalmaları, konuşmamaları beni üzdü. 
İLETİŞİM KURUN dedim içimden. Al karşına anlat konuş demek isterdim. 
Öyle....


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

inandığım masallar*

   *   Liseye başladığım ilk yılın yazıydı . Bilekleri o ince kırmızı iplerle bağlı iki insanin Ay'a bakarak birbirleriyle konuşmalarının mümkün olduğuyla ilgili bir hikaye yazmıştım. Yazardım çok. Hatırlarsın, onunla da yazmaktan konuşurduk. Heyecanla yazdıklarımızı birbirimize yollardık.  İşte Tuhafcım, birkaç gündür  aklıma düştü o hikayeler. Rüyalarım göğüs kafesimden çıkan ve sırayla sahile gömülen yedi siyah yılana çıktı. Ben de korktum. Akşamları isimlerini bilmediğim umacılar beni kovalıyormuş gibi aceleyle yürümeye başladım. Dolunaya baktım, yağmur yağarken ağladım. İçimdeki cehenneme de yağardı belki, kim bilir. Aynı yazdığım hikayelerdeki kahramanlar gibi, öyle olur sandım.  Ben yazmıştım öyle. Yazmamış mıydım! Ay'a bakardınız ve içinizden birisiyle konuşabilirdiniz . Sözcüklere gerek kalmaz, en iyi cümleler sizin anladığınız şeyin hissini vermezdi. Başka birinin sesini içinizde duymaya başladığınız zaman artık anlardınız. Büyü başlardı. Harfler ...

belki de hayat o kadar gizemli değildir

      Hayatım boyunca yaşadığım her şeyin içinde bir anlam aradım. Küçüktüm. Duyduğum seslerin her birini mesaj varsaydım. Tecrübesizdim; kitapları elime aldığımda rastgele bir sayfa açardım. Kim bilir, okuduğum tek bir kelime hayatımı değiştirebilirdi. Böyle inandım hep. Haliyle kayboldum. Sonra da duruldum. Çünkü çok yorulmuştum, her fısıltıya bir kılıf bulmaktan. Her titreşimin ardında bir mana olacağını sanmaktan.Yaza özenmiş bir mart ayının son günü, küçük şehrim beni hafif bir esintiyle karşılıyor. Ben bunları düşünürken kendi kendime, adımlarımı sıklaştırıyorum. Küçük şehrin küçük meydanını geçiyorum. İçimde engel olunamaz bir yazma isteği beliriyor. Kelimelerimin kaybolmasını engellemek bir vazife haline geliyor. İçimde yazmaktan sorumlu bir komutan var. Emirlerini dinliyorum. Sağ tarafımdaki otobüs durağına yaslanıyorum. Durağın yanında öylece dikiliyorum ilk başta. Sonra birisine mesaj yolluyormuş gibi yapıp bu yazıyı harflere geçiriyorum.  İsmim gizem...