Ana içeriğe atla

6lira farkla büyük boy “tavsiye” alır mısınız?

 


Bir haftada kaç nasihat alabilirsiniz ?

Sahi soruyorum. Bir hafta içine kaç kişiden nasihat sığdırabilirsiniz? Bir, iki, beş, yedi ? (Ufak bir örnek olması açısından beş

tane sığdırdığımı paylaşayım.)

Bir anda çat diye, pat diye, veya köşeye çekip hayatınız ve davranışlarınızı sorgulamalı? Hangisini tercih edersiniz ? 6lira farkla büyük boy “tavsiye” alır mısınız?

“Kendi fikrini seçtikten sonrasını takmaman lazım, böyle kararsızlık seni kırar”

“Onu yapmak yanlıştır kuzum”

“Biraz daha canlansana, sen böyle değildin”

Teşekkürle karşılık veriyorum. Düşünüyorum. Bazen işin içinden çıkamıyorum.Herkesin bir fikri var işte. Herkes konuşuyor. Sevdiğimiz sevmediğimiz herkes...Sormasak, danışmasak bile.

23 yaşımda bir cuma günü, üzerimdeki “kendi yolunu bulma” yükünün üstüne bu yük ekleniyor. Sinirim bozuluyor, canım sıkılıyor. Benim için çok önemli dostumla beş altı sene önce aramızı bozan “kontrol edilme hissinin” içine dalıyor gibi oluyorum. Tavsiyenin beni kontrol altında hissettiriyor gibi olmaması gerekirdi oysa. Başta benim danışmam gerekliydi. Ya da cidden büyük bir sorunun ardından verilmeliydi. 

Sanıyorum iyi niyet hoş bir şey. Birinin seni düşünmesi, başka bir yolu anlatması çok özel. Ancak bazen bu saflığı da, hiç bilmediğim bir şehirde yaşadığım kararsızlığı da, kendimi kullandırtmayı da kendim seçiyorum. İçim böyle rahat ediyor

Kafamdaki pusula ibresi kendimden yana dönüyor. “Ya o kişi bunu seçtiyse?” “Ya o böyle biriyse” sorusu gelmeye başlıyor aklıma. Kimlere (onlar sormadan) tavsiye vermeye, yollarını düzeltmeye ‘çalıştığımı’ hatırlamaya çalışıyorum.

Yolu hatırlıyorum.

İçimdeki sıkkınlık geçmeye başlıyor yazıya dökünce. Zaten hayat yolu da seçimlerle alakalı değil miydi? Acıdan kaçamıyorduk, seçtiğimiz acı olmuyor muyduk ?

Hayat, seçtiğimiz acıların toplamı falan değil miydi? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Normal İnsanlar Kitap Yorumu

           Taylor Swift’in övdüğü bir yazar Sally Rooney. Her yerde gördüğümüz, çok övülen bir kitap, hatta dizisi de var. Çok büyük bir beklentiyle başladım haliyle… Hazırsanız yazmaya başlıyorum. Kitabın alışılmışın dışında bir yazım tekniği var. Diyaloglar kısa çizgiyle değil cümlelerin içinde verilmiş. İlk başta zor geliyor okuması. Sonra seviyorsunuz. Ben sevdim en azından böyle bir tarzı okumayı. Edebi açıdan belli bir sıkıntı var kitapta. Taylor Swift karakterlerin beyninin içine girmiş gibi hissetmiş. Bense yakın bir arkadaşım tanıdığı insanların hikayesini bana anlatıyormuş gibi geldi. İlgiyle dinledim, ama kapıda kaldım. Sevgileri bana hissiyatı vermedi çünkü kavrayamadım… Açıkçası karakterler anlaşılmıyor ve bu çeviriden de kaynaklanmıyor. Özellikle de Marianne. Bir süre için görece daha yapıcı bir karakter olsa da en çok o kaçtı. Başına bir şey gelince kaçıp kendini ve başkalarını yokluğuyla cezalandıran biri. Hikayenin gidişatı kesik kesik...

inandığım masallar*

   *   Liseye başladığım ilk yılın yazıydı . Bilekleri o ince kırmızı iplerle bağlı iki insanin Ay'a bakarak birbirleriyle konuşmalarının mümkün olduğuyla ilgili bir hikaye yazmıştım. Yazardım çok. Hatırlarsın, onunla da yazmaktan konuşurduk. Heyecanla yazdıklarımızı birbirimize yollardık.  İşte Tuhafcım, birkaç gündür  aklıma düştü o hikayeler. Rüyalarım göğüs kafesimden çıkan ve sırayla sahile gömülen yedi siyah yılana çıktı. Ben de korktum. Akşamları isimlerini bilmediğim umacılar beni kovalıyormuş gibi aceleyle yürümeye başladım. Dolunaya baktım, yağmur yağarken ağladım. İçimdeki cehenneme de yağardı belki, kim bilir. Aynı yazdığım hikayelerdeki kahramanlar gibi, öyle olur sandım.  Ben yazmıştım öyle. Yazmamış mıydım! Ay'a bakardınız ve içinizden birisiyle konuşabilirdiniz . Sözcüklere gerek kalmaz, en iyi cümleler sizin anladığınız şeyin hissini vermezdi. Başka birinin sesini içinizde duymaya başladığınız zaman artık anlardınız. Büyü başlardı. Harfler ...

gizemce: gizem's log 002 hallowed be thy name

       Bugünün seyir notu gpt ile beraber yazdığımız bir öykü. Buraya not almak istedim. Peki niçin böyle bir öykü yazmaya ihtiyaç duydum?  Çünkü bu site bir hypomnata olmayacaksa neden var...yok yok kısa anlatamadım. Lütfen sayfada biraz daha kalın da ben de uzun cevaplayabileyim :)  Bazen bir şarkıyı seviyorum ama ona tam anlamıyla bağlanamıyorum. Melodisi içime işliyor, ritmi beni sürüklüyor, sözleri bir şeyler anlatıyor ama eksik kalan bir parça var. Sanki müziğin içine tam olarak girebilmem için ona bir bağlam, bir sahne, bir hikâye eklemem gerekiyor. Şarkının dünyasına ancak böyle adım atabiliyorum. İşte, bugün Iron Maiden’ın Wasting Love ve Hallowed Be Thy Name şarkıları üzerine böyle bir deney yaptık. Müziği bir anlatıya dönüştürdük, onu kendi kelimelerimizle yeniden kurduk. Öykü, hayatını kaçmakla geçiren birinin değişmeye karar verdiği o ana odaklanıyor. Bağlamı ben ekledim. Oğuz Atay’ın “duvara resim asmak” metaforundan ilhamla, kendi haya...