Ana içeriğe atla

kitap okuyamama sebep olan kitap

bir süre kitap okuyamama sebep olan kitap: İNSANLIĞIMI YİTİRİRKEN

Bu kitap hakkında ne yazsam, ne anlatsam hiç bilmiyorum. Okurken omzuma o eski yükleri teker teker koyduğundan, aslında Yozo'yu değil kendimi okuyor gibi oluyorum her satırda. 

◽ Bu tür kitaplara ilginiz yoksa ağır gelebilecek bir kitap, kısalığına aldırmayın. Okursanız, bence, Hüseyin Can Erkin çevirisinden okuyun. 


◽ Birey ve toplum karşıtlığını hassas bir insanın uyumsuz bünyesinde işlemiş Dazai. İşin yürek burkan yanı, bu kitabın biraz da otobiyografik olması. Kitap, ana karakterimiz Yozo'nun fotoğrafını ve defterini bulan birinin Yozo hakkında yorumlarıyla başlıyor. Sonra Yozo'nun defterine ve yaşamına konuk oluyoruz. Yozo hali vakti yerinde bir aileden geliyor. Ancak bir sıkıntısı var: Var olmak. 

◽ Dikkatli şekilde okunması gereken bir kitap kesinlikle. Kitabın ağır olması -en azından benim için- kendimde hissedemediğim hiçbir cümlesinin olmamasından kaynaklanıyor. Ha, birkaç yerde "bu da yapılır mı oğlum" dedim. Ama okudukça fark ettim ki Yozo da yaptıklarının, hatta yaptığı her bir ufak şeyin büyük pişmanlığını yaşıyor. Problem başına inanılmaz zorluklar gelmesi falan değil, problem onun var olmakla barışamaması. 

"Zayıf insanlar mutluluktan bile korkarlar. İplikle bile yaralanırlar. Bazen, mutluluk da insanları yaralayabilir. (syf: 50)" 

"Off, bu insan da kesin mutsuz bir insan, çünkü insanların mutsuzluğu konusunda çok duyarlı. (syf:102)"


Bir arkadaş buluşmasına giderken metroda okumak gibi bir hataya düştüm bu kitabı. Metroda gözlerim doldu ve inince Güvenpark'ta bir yerde durup hıçkırarak ağladım. Çünkü olay Yozo'nun çektiği inanılmaz sıkıntılar değildi onun uyumsuzluğuydu. Hayatını mahveden Yozo'ya değil, düşünen Yozo'ya ağladım. Biraz da kendime tabii, birine ağlarken yaralandığımız an bize en çok benzeyene ağladığımız zaman. 

Bu yüzden okumaya ara verdim. Beklediğimden de uzun sürdü haliyle.

Öyle ki, okuma hedefimi darmadağın etti =) 

Kitabı bitirirken keşke bir yerlerde Yozo'yu görüp sarılsam dedim.  Yozo'nun asla dürüst davranamayıp yüreğini kimseye açmayacağından onun kim olduğunu asla anlayamayacağımı aklıma getirince hemen vaz geçtim. Çünkü Yozo, hissetmediği gibi davranıyor. Karşısındaki her kimse nasıl davranacağını analiz edip onun isteklerine göre davranıyor. 

Bir Shin Dae Ryuk olamıyor diyebiliriz. 

Ürkütücü de olsa, Dae Ryuk cehennemini içinde yaşarken iki yüzlü davranmıyordu. Birisi elini uzattığında o eli tutmaya karar verdi. 

Nerden aklıma geldi bilmiyorum. 


Shin Dae Ryuk, Today's Webtoon dizisi karakteri

Ne yapıp edip Yozo olmaktan kaçalım a dostlar. Hayat Yozo olmak için çok kısa.

Başkaları için kendi seçimlerimizden vaz geçmeyi, kendi iç bütünlüğümüze yalan koymayı romantize etmeyelim. Etmemeliyiz. Kaçmalıyız en azından.

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Normal İnsanlar Kitap Yorumu

           Taylor Swift’in övdüğü bir yazar Sally Rooney. Her yerde gördüğümüz, çok övülen bir kitap, hatta dizisi de var. Çok büyük bir beklentiyle başladım haliyle… Hazırsanız yazmaya başlıyorum. Kitabın alışılmışın dışında bir yazım tekniği var. Diyaloglar kısa çizgiyle değil cümlelerin içinde verilmiş. İlk başta zor geliyor okuması. Sonra seviyorsunuz. Ben sevdim en azından böyle bir tarzı okumayı. Edebi açıdan belli bir sıkıntı var kitapta. Taylor Swift karakterlerin beyninin içine girmiş gibi hissetmiş. Bense yakın bir arkadaşım tanıdığı insanların hikayesini bana anlatıyormuş gibi geldi. İlgiyle dinledim, ama kapıda kaldım. Sevgileri bana hissiyatı vermedi çünkü kavrayamadım… Açıkçası karakterler anlaşılmıyor ve bu çeviriden de kaynaklanmıyor. Özellikle de Marianne. Bir süre için görece daha yapıcı bir karakter olsa da en çok o kaçtı. Başına bir şey gelince kaçıp kendini ve başkalarını yokluğuyla cezalandıran biri. Hikayenin gidişatı kesik kesik...

inandığım masallar*

   *   Liseye başladığım ilk yılın yazıydı . Bilekleri o ince kırmızı iplerle bağlı iki insanin Ay'a bakarak birbirleriyle konuşmalarının mümkün olduğuyla ilgili bir hikaye yazmıştım. Yazardım çok. Hatırlarsın, onunla da yazmaktan konuşurduk. Heyecanla yazdıklarımızı birbirimize yollardık.  İşte Tuhafcım, birkaç gündür  aklıma düştü o hikayeler. Rüyalarım göğüs kafesimden çıkan ve sırayla sahile gömülen yedi siyah yılana çıktı. Ben de korktum. Akşamları isimlerini bilmediğim umacılar beni kovalıyormuş gibi aceleyle yürümeye başladım. Dolunaya baktım, yağmur yağarken ağladım. İçimdeki cehenneme de yağardı belki, kim bilir. Aynı yazdığım hikayelerdeki kahramanlar gibi, öyle olur sandım.  Ben yazmıştım öyle. Yazmamış mıydım! Ay'a bakardınız ve içinizden birisiyle konuşabilirdiniz . Sözcüklere gerek kalmaz, en iyi cümleler sizin anladığınız şeyin hissini vermezdi. Başka birinin sesini içinizde duymaya başladığınız zaman artık anlardınız. Büyü başlardı. Harfler ...

örselenmiş şairlerin bölümü*

     Köksüz, hafızası kayıp bir insan oluyorum sık sık. Burada bir blogum olduğunu da unutuyorum. Hatta blog yolculuğuna ilk burada başladığımı falan. Dahası da var. 4.sınıfta arkadaşımla dergi çıkarttığımızı, ilkokulda bile deneme yazdığımı (evet komik biraz), Nurullah Ataç okuduğumu, lise hayatımın şiirden ibaret olduğunu. Piyanoyla ilgili yazdığım şiirle ödül aldığımı...  Sahi geçmişe elimi daldırsam, on beş yaşındaki arkadaşımı görür müyüm?       "Yazdığın boyumuzdan büyük şiirleri hatırlıyorum, özledim seninle konuşmalarımızı. Seni hatırlamadığım çok gün oluyor. Ama doğum gününü her yıl hatırlıyorum. Geçmiş günler benim için üzüntüyle dolu, yine de mutlu anıları ve garip mizah anlayışını aklıma getirebiliyorum"  diyebilir miyim bilmiyorum. Benim gibi tuhaf olan ve bir sürü çocukluk çelişkisiyle dolu arkadaşımı hatırlayabilir miyim? Şimdi konuşmasak ve konuşmayacak olsak bile mutlu anları hatırlayabilir miyim? İçimde bir yerler onları ha...