Ana içeriğe atla

İnsan kendine bir son bulur, aramayı bırakınca...

 


2019da defterime şöyle yazmıştım.

"..... bir hayalin elini bıraktım." 

Böyle açıklayabiliyordum içimdeki büyük yasın benim için ne kadar acı olduğunu. O büyülü müziğin sesini susturmaya çalışıyordum. Gerçeklere dönüyordum. İtiraf ediyordum, kabul ediyordum. En zoru kendi kuyularını görmekti çünkü. 

Dün Deniz Tekin'in mana albümünün ilk şarkısını dinlerken yeniden yokladı büyük dediğim dertlerim. Aynaya baktım, eskiden kapkalın olan ama şimdilerde daha şeffaf olan o maskeyi çıkarttım. Yaralı yüzümü görmeye çalıştım.

Ben bu toprakta nefes alamadım, büyüyemedim. 

Boğuldum. Sulardan yağmurlardan korktum. 

Gözlerimi kapattım.

Büyük acıların, büyük dertlerin ve üzüntüden binlerce tepe kurup hepsine yüzlerce kez tırmandım.

Bir şeyler söyledim, ne söylediğimi bile bilmiyordum. Ağıt yakıyordum koşuyordum. Benim ağıdım herkesin sevgisinden daha değerliydi. Sevgi geçerdi. Ben hayali bırakmıştım, gelecekte olmak istediğim kendimi yok etmiştim. Hırsla söylüyordum. "bir adamın değil, bir hayalin elini bıraktım." böyle tekrarlıyordum işte dört yıl önce kendi kendime.

Zaman geçtikçe, o kabullenemediğim yıllar birer birer koşarak gidince... elimi salladım.

Hayalim artık çok uzaktaydı. O eli de çoktan bırakmıştım.

Tam da şarkıdaki gibiydi.

Aramayı bırakınca kendime bir son bulmuştum. 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Normal İnsanlar Kitap Yorumu

           Taylor Swift’in övdüğü bir yazar Sally Rooney. Her yerde gördüğümüz, çok övülen bir kitap, hatta dizisi de var. Çok büyük bir beklentiyle başladım haliyle… Hazırsanız yazmaya başlıyorum. Kitabın alışılmışın dışında bir yazım tekniği var. Diyaloglar kısa çizgiyle değil cümlelerin içinde verilmiş. İlk başta zor geliyor okuması. Sonra seviyorsunuz. Ben sevdim en azından böyle bir tarzı okumayı. Edebi açıdan belli bir sıkıntı var kitapta. Taylor Swift karakterlerin beyninin içine girmiş gibi hissetmiş. Bense yakın bir arkadaşım tanıdığı insanların hikayesini bana anlatıyormuş gibi geldi. İlgiyle dinledim, ama kapıda kaldım. Sevgileri bana hissiyatı vermedi çünkü kavrayamadım… Açıkçası karakterler anlaşılmıyor ve bu çeviriden de kaynaklanmıyor. Özellikle de Marianne. Bir süre için görece daha yapıcı bir karakter olsa da en çok o kaçtı. Başına bir şey gelince kaçıp kendini ve başkalarını yokluğuyla cezalandıran biri. Hikayenin gidişatı kesik kesik...

inandığım masallar*

   *   Liseye başladığım ilk yılın yazıydı . Bilekleri o ince kırmızı iplerle bağlı iki insanin Ay'a bakarak birbirleriyle konuşmalarının mümkün olduğuyla ilgili bir hikaye yazmıştım. Yazardım çok. Hatırlarsın, onunla da yazmaktan konuşurduk. Heyecanla yazdıklarımızı birbirimize yollardık.  İşte Tuhafcım, birkaç gündür  aklıma düştü o hikayeler. Rüyalarım göğüs kafesimden çıkan ve sırayla sahile gömülen yedi siyah yılana çıktı. Ben de korktum. Akşamları isimlerini bilmediğim umacılar beni kovalıyormuş gibi aceleyle yürümeye başladım. Dolunaya baktım, yağmur yağarken ağladım. İçimdeki cehenneme de yağardı belki, kim bilir. Aynı yazdığım hikayelerdeki kahramanlar gibi, öyle olur sandım.  Ben yazmıştım öyle. Yazmamış mıydım! Ay'a bakardınız ve içinizden birisiyle konuşabilirdiniz . Sözcüklere gerek kalmaz, en iyi cümleler sizin anladığınız şeyin hissini vermezdi. Başka birinin sesini içinizde duymaya başladığınız zaman artık anlardınız. Büyü başlardı. Harfler ...

:(

kimseyle konuşmak istemiyor, saatlerce uyumak istiyordum.  uyuyordum.  sadece uyumak istiyordum.  ben yalnızım diye çığlık atmak istiyordum,  "ben yalnızım !" "yirmi kişinin olduğu o odada da yalnızım" içimin yalnız olduğunu  sevecek kimseye yer kalmadığını bağırmak istiyordum.  çığlıklar dinlemek  kendimi o siyah suda boğmak  yorganın içine gömülerek  yok olmak  istiyordum.