Ana içeriğe atla

tozu silkeliyorum, defterlerin hepsini çöpe atıyorum.

“İşine yaramayan şeyleri toplayıp atman gerek. Biraz stratejik düşün, her şeyi hissetmene gerek yok ” 

O gün yürürken belki de yüz kere tekrarlıyorum bunu. Hangi dilde söylenirse söylensin içime oturuyor. Kafama dalıyorum. Neden onu yapıyorum mesela, o gün neden o yemeği yedim, neden Ekimden beri hareketsizce bir televizyonun önündeyim. O gün neden sabaha kadar oturdum. Hayatımı kanallarını değiştirmeyi niçin düşünmedim? Niçin bu kadar tepkiselim ? Kendime ayçiçeğine benziyorum diye kızardım hep, peki neden yüzümün yönünü kendim seçmedim? Bir gün hayatımda dönecek bir yön kalmadığında niçin yönümü kaybettim. 

Hayalleri vardı bizim gibilerin. Dünyayı kurtaracaktık. Bir ağaç gibi çiçek açacaktık. Tek başına bir ayçiçeğine dönüşmeyecektik. Kızıyorum kendime, ağlamak istiyorum. Ama yapmıyorum hiçbirini. 

Çünkü bu da yüzünü hüzünden yana dönmek oluyor. 

Ben yüzümü kendimden yana dönmek istiyorum. 

Ayağa kalkıyorum. Tozu silkeliyorum, defterlerin hepsini çöpe atıyorum. Bu defterlerle belki neşem çöpe gidiyor. Ben artık güneşe dönmek değil, kendim parlamak istiyorum. Yalandan gülmek yerine istiyorsam somurtmak, kendime koşmak...

Hissetmek istemediğim şeyleri kolayca silebilmek istiyorum. 

Ben gerçek biri olmak istiyorum. 






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Normal İnsanlar Kitap Yorumu

           Taylor Swift’in övdüğü bir yazar Sally Rooney. Her yerde gördüğümüz, çok övülen bir kitap, hatta dizisi de var. Çok büyük bir beklentiyle başladım haliyle… Hazırsanız yazmaya başlıyorum. Kitabın alışılmışın dışında bir yazım tekniği var. Diyaloglar kısa çizgiyle değil cümlelerin içinde verilmiş. İlk başta zor geliyor okuması. Sonra seviyorsunuz. Ben sevdim en azından böyle bir tarzı okumayı. Edebi açıdan belli bir sıkıntı var kitapta. Taylor Swift karakterlerin beyninin içine girmiş gibi hissetmiş. Bense yakın bir arkadaşım tanıdığı insanların hikayesini bana anlatıyormuş gibi geldi. İlgiyle dinledim, ama kapıda kaldım. Sevgileri bana hissiyatı vermedi çünkü kavrayamadım… Açıkçası karakterler anlaşılmıyor ve bu çeviriden de kaynaklanmıyor. Özellikle de Marianne. Bir süre için görece daha yapıcı bir karakter olsa da en çok o kaçtı. Başına bir şey gelince kaçıp kendini ve başkalarını yokluğuyla cezalandıran biri. Hikayenin gidişatı kesik kesik...

inandığım masallar*

   *   Liseye başladığım ilk yılın yazıydı . Bilekleri o ince kırmızı iplerle bağlı iki insanin Ay'a bakarak birbirleriyle konuşmalarının mümkün olduğuyla ilgili bir hikaye yazmıştım. Yazardım çok. Hatırlarsın, onunla da yazmaktan konuşurduk. Heyecanla yazdıklarımızı birbirimize yollardık.  İşte Tuhafcım, birkaç gündür  aklıma düştü o hikayeler. Rüyalarım göğüs kafesimden çıkan ve sırayla sahile gömülen yedi siyah yılana çıktı. Ben de korktum. Akşamları isimlerini bilmediğim umacılar beni kovalıyormuş gibi aceleyle yürümeye başladım. Dolunaya baktım, yağmur yağarken ağladım. İçimdeki cehenneme de yağardı belki, kim bilir. Aynı yazdığım hikayelerdeki kahramanlar gibi, öyle olur sandım.  Ben yazmıştım öyle. Yazmamış mıydım! Ay'a bakardınız ve içinizden birisiyle konuşabilirdiniz . Sözcüklere gerek kalmaz, en iyi cümleler sizin anladığınız şeyin hissini vermezdi. Başka birinin sesini içinizde duymaya başladığınız zaman artık anlardınız. Büyü başlardı. Harfler ...

:(

kimseyle konuşmak istemiyor, saatlerce uyumak istiyordum.  uyuyordum.  sadece uyumak istiyordum.  ben yalnızım diye çığlık atmak istiyordum,  "ben yalnızım !" "yirmi kişinin olduğu o odada da yalnızım" içimin yalnız olduğunu  sevecek kimseye yer kalmadığını bağırmak istiyordum.  çığlıklar dinlemek  kendimi o siyah suda boğmak  yorganın içine gömülerek  yok olmak  istiyordum.